Son dönemde yürürlüğe giren infaz düzenlemesi, kamuoyunda geniş beklentilere yol açmış; cezaevlerinde bulunan binlerce mahkûm ile onların aileleri için umut olmuştur. Ancak yasalaşan düzenleme, toplumsal adalet, hukuk önünde eşitlik ve bireylerin yeniden topluma kazandırılması ilkeleri açısından değerlendirildiğinde, ne yazık ki tüm beklentileri karşılamaktan uzak kalmıştır.
1. Af Değil, İnfaz Düzenlemesidir
Yürürlüğe giren düzenleme bir af yasası değil, infaz rejiminde değişiklik yapan bir düzenlemedir. Bu kapsamda yapılan değişiklikler, 10. Yargı Paketi içerisinde yer almış, “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” başlığı altında 4 Haziran 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiştir. Yasa, aynı gün Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
İnfaz düzenlemelerinde, eşitlik ilkesi anayasal bir zorunluluktur. Ancak yapılan düzenleme kapsamında bazı suçların kapsam dışı bırakılması, bu ilkeye açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Eşitlik ilkesine aykırı uygulamalar, yalnızca hukuki güvenceleri zedelemekle kalmamakta; aynı zamanda toplumda adalete olan güven duygusunu derinden sarsmaktadır.
2. Amaç Cezaevlerindeki Aşırı Yükü Hafifletmekti
Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda ve kanun gerekçesinde, bu düzenlemenin temel amacının cezaevlerindeki aşırı doluluğu azaltmak olduğu belirtilmiştir. Ancak bu hedefe tam anlamıyla ulaşılamamıştır.
📊 Güncel Veriler:
- Türkiye genelindeki ceza infaz kurumlarının toplam kapasitesi: – 299.924 kişi
- Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısı: – 409.617 kişi
- Doluluk oranı: %137
(Kaynak: CTE istatistikleri ve çeşitli bağımsız gözlem raporları, Mayıs–Haziran 2025)1
Bu tablo açıkça göstermektedir ki, kapasitenin yaklaşık %37 üzerinde bir tutuklu-hükümlü nüfusu bulunmaktadır. Bu koşullar altında, cezaevlerinde kalan bireylerin temel insani şartlardan yoksun bırakılması, hukuki, ahlaki ve vicdani açıdan kabul edilemezdir. Bir kişinin tutuklu ya da hükümlü olması, onun onuruna aykırı, insanlık dışı muamelelere maruz kalmasını meşru kılmaz.
3. Evde İnfaz ve Alternatif Uygulamalar
Yeni düzenleme kapsamında bazı olumlu adımlar da atılmıştır. Özellikle;
- Kadın, çocuk, yaşlı ve hasta hükümlüler için konutta infaz imkânı getirilmiş,
- 80 yaş üstü ve ağır hasta olan hükümlülere yönelik konutta infaz kapsamı genişletilmiş,
- Kısa süreli hapis cezaları için hafta sonu veya gece infazı gibi esnek uygulamalar getirilmiştir.
Ancak tüm bu adımlar, geçici ve yetersiz kalmakta; yalnızca belirli grupları kapsaması nedeniyle genel infaz adaleti bakımından sınırlı etki yaratmaktadır.
4. Katılımcı Reform Gerekliliği
İnfaz sistemine ilişkin yapılacak her türlü düzenleme, yalnızca yasa koyucunun değil, aynı zamanda;
- Baroların,
- Akademisyenlerin,
- Sivil toplum kuruluşlarının,
- Cezaevi izleme kurullarının
görüşleri alınarak, katılımcı bir adalet reformu anlayışıyla şekillendirilmelidir. Aksi halde yasalar, toplumun temel vicdani ve adalet duygusuyla çelişmekte; yalnızca hukuken değil, ahlaken de tartışmalı hale gelmektedir.
SONUÇ ve TALEBİMİZ
Toplumun vicdanında karşılık bulan bir adalet anlayışı, yalnızca tüm bireyler için ayrım yapılmaksızın eşit uygulanan bir hukuk sistemi ile mümkündür.
Bu çerçevede:
- Mevcut infaz düzenlemesinin eksikliklerinin hızla giderilmesini,
- Kamuoyunun beklentilerinin dikkate alınmasını,
- Cezaevlerinde süregelen adaletsizlik ve eşitsizliklerin giderilmesini talep ediyoruz.
Amsterdam Law Center